Beslenirken aldığımız şekerli, unlu, nişastalı besinler, süt, meyve suları, kolalı içecekler, meyve ve sebzeler …vb. yiyeceklerin yeterince temizlenmediğinde, ağızda mevcut bulunan bakterilerinde eklenmesiyle oluşan bakteriyel dental plak ; bakterilerin atık ürünü asitleri ihtiva eder. Bu asitler dişin sert dokusu mine üzerinde mineral kaybına ve geri dönülmez bir yıkıma neden olurlar.

Aslında bakteriler bu tabakayı oldukça yavaş ilerleyerek bozarlar. Ancak 1,5-2 mm.lik mine tabakasından sonra daha yumuşak olan dentin tabakasıyla karşılaşan çürük, hızla ilerleyerek dişin özüne yani pulpa tabakasına yaklaşır. Bu sırada önce şekerli gıdalara hassasiyet, daha sonra soğuk hassasiyeti ve en son olarak da sıcak hassasiyeti görülür. Çürük, daima dişin yüzeyinden başlar ve ilerleyerek dentin tabakasına erişir. Dentin, mineden daha fazla organik madde içerir. Bu nedenle çürük bu tabakada daha çabuk yayılarak dentini bir burgu gibi deler; fakat, çürüğün ilerleme hızı, kişiden kişiye ve dişten dişe çok değişir. Bazen de çürük öyle kronik ilerler ki hiç ağrı hissetmeden dişiniz canlılığını kaybedebilir(nekroz).

Unutulmaması gereken bir husus da, dentinin dişin bir savunma organı olduğudur. Dentin içinde önceki bölümde tanımı yapılan kanalcıkların ucunda odontoblast denilen yapım ve onarım hücreleri bulunur ve bunlar çürük dentini tamir dokusu ile tıkayabilirler. Tıpkı kuşatılan bir kaleyi savunanların güllelerle açılan gedikleri onarmaları gibi... Kendiliğinden olan bu savunma, bazen hızla ilerleyen çürük karşısında yetersiz kalabilir.

Hepimizin ağzında bakteriler mevcut olduğu için tüm bireyler çürük riskine sahiptir. Ancak bu risk oranı herkeste farklılık göstermektedir.

RİSK GRUPLARI

Diyetlerinde yüksek oranda şeker bulunanlar; Beslenme alışkanlıklarının çürük oluşumuna etkisi olduğu öteden beri bilinmektedir. (Örneğin sert ve lifli gıdalarla beslenen Eskimolarda çürük hemen hemen hiç görülmez.) Buna karşılık yumuşak ve yapışkan besinlerin dişler üzerine tutunmaları, plak oluşturmaları ve çürük meydana getirmeleri daha kolaydır.

Diyetlerinde (sularında) flor oranı düşük olanlar

Ağız kuruluğu olanlar (tükrük akış hızı ve miktarını azaltan hastalıklar veya ilaçları kullananlar)

Çok sayıda dolguları ve Kaplamaları olanlar,Dişlerini düzenli fırçalamayanlar

Diş çürüğü açısından çocuklar ve yaşlı kimseler daha yüksek risk grubundadır. Küçük çocuklarda daha yeni süren dişlerin minesi zayıftır ve asitlere oldukça dayanıksızdır. Biberon çürüğü veya erken çocukluk dönemi çürüğü olarak bilinen çürük tipi mineyi hızlı bir şekilde yok eder ve yaygın olarak birkaç ayda çürük kavitesi görülür.

Yaşlı yetişkinlerde kronik çürükler görülebilir, kaviteler daha kötüye gitmez veya ilerleme çok yavaş olur. Kronik çürük olan dişler renk olarak çok daha koyu renkli görünürler çünkü normal yemekler ve içecekler kavitenin kenarlarını boyarlar. Kök çürükleri de yaşlı yetişkinlerde çok daha sıklıkla görülürler. Yaşlı yetişkinlerde sert fırçalama veya periodontal hastalıklara bağlı olarak dişeti çekilmeleriyle birlikte kök yüzeyi açığa çıkar. Açığa çıkan kök yüzeyleri çürüğe yatkındır. Ayrıca ağız kuruluğu da bu bireylerde sık görülür ki buda diş çürüğü riskini arttırır.

ÇÜRÜĞÜN BELİRTİLERİ

  • Besinlerdeki ve içeceklerdeki ani ısı değişimlerine (soğuk-sıcak) karşı hassasiyet
  • Kötü koku ve tat
  • Dişlerin çiğneyici yüzeyi ile diş arası ve diş eti seviyesinde renk değişikliği,(kararma, koyulaşma), kırılma veya oyuklar.
  • Tatlı veya ekşi besinlere karşı hassasiyet.

Ancak çürükler her zaman çıplak gözle görülmeyebilir. Diş çürükleri sıklıkla; arka dişlerin çiğneyici (üst) yüzeylerinde, iki dişin arasında, dişeti çizgisinde görülür. Diş çürükleri oluştuktan sonra ne kadar geç tedavi edilirse, tedavi o kadar komplike hale gelir. Bu nedenle, diş hekimi kontrollerine gitmek çok önemlidir. Bu sayede henüz başlamış olan çürükler belirlenebilir ve tedavi edilebilir.

Diş çürüklerinin erken dönemde tanınması dişlerin kaybedilmesini engelleyebilir veya en azından geciktirebilir. Bu hem sağlık açısından, hem de sosyal ve ekonomik açıdan önemli katkılar sağlar. Ağza takma diş takılmasına olan ihtiyacı azaltır. Hiçbir şey kendi doğal dişlerimizin yerini tutamaz. Kalıcı dişlerin erken dökülmesi beslenme sorunlarına da neden olur. Doğal dişlerin uzun süre dayanmasında ağız ve diş bakımının önemi çok büyüktür.

ÇÜRÜK TEŞHİS YÖNTEMLERİ

Hastaların yukarıda da belirttiğimiz şikayetleri dışında çürük varlığını ortaya koyacak hekimlere ait bazı teşhis yöntemleri vardır. Birincisi ve en öneli payı tutan tabiî ki çıplak gözle yapılan ağız içi muayenesidir. Uzman bir hekimin yapacağı muayene ile başlangıç çürüklerinden ileri düzeydeki enfeksiyon yaratan çürüklere kadar pek çoğunu teşhis etmek mümkündür. Ancak bazı durumlarda diş aralarındaki çürükleri görmek özelliklede başlangıçta oldukça zordur. Veya ileri derecedeki bir çürükte kanal tedavisi gereksinimi olup olmadığını yani çürüğün dişin pulpasına bulaşıp bulaşmadığını anlamak zor olabilir. Böyle durumlarda ve mümkünse her tedaviye başlamadan önce röntgen teşhis desteğini almak gerekir.

Benzer amaçlı kullanılabilen, teknolojik aygıtlar da mevcuttur.